Selçuklu Fotoğraf Sanatı Derneği

 

 

EĞİRDİR - DAVRAZ GEZİSİ
25 Mart 2009

 

Henüz güneş doğmadan başladı yolculuğumuz. Saat 5’te buluşma noktamızda hepimiz hazırdık. Kış mevsiminin henüz bitmediğinin ispatı olan oldukça soğuk bir Pazar sabahı Davraz dağını fotoğraflama hevesi ile düştük yollara. Erken bir saat olmasına rağmen hepimizin neşesi yerindeydi. Fotoğraf gezilerimizin vazgeçilmezi, grubumuzun neşe kaynağı Pınar yine görev başındaydı. Her birimizle şakalaşarak neşemizi bir kat daha arttırdı. Keyifli Kapadokya gezimizin anılarını yâd ederek başladık sohbete. Ancak bir süre sonra da birer birer dinlenmeye çekildik. Ne de olsa önümüzde yaklaşık 270 km lik bir yol vardı.

 

Fotoğraf: Osman Ermişler

İlk molamızı Beyşehir Gölü’nün kenarında verdik. Araçtan iner inmez hava şartlarının bizi ne kadar zorlayacağını fark ettik. Buna rağmen sabahın ilk ışıklarının Beyşehir Gölü üstünden yükselmesini izlemekten kendimizi alamadık.

Yola sabahın oldukça erken saatinde hem de oldukça soğuk bir havada çıkmıştık. Dolayısıyla hepimiz birer sıcak çorbayı hak etmiştik. Eğirdir ilçesine geldiğimizde Sönmez Restorana uğradık hemen. Dumanı tüten çorbalarımızı içerken bir yandan da önümüzdeki saatlerin planını yapmaya başladık. Artık Davraz dağına ulaşmak için önümüzde sadece 40 dakika vardı.

 

Fotoğraf: Öznur Çiftçi

 

Halk arasında hem Davraz hem de Davras olarak adlandırılan dağ aynı zamanda Türkiye'nin en güzel pistlerine sahip Kayak Merkezlerinden biridir. Davraz, Akdeniz Bölgesinin Göller yöresinde, Eğirdir ile Kovada Gölleri arasında yükselen ve Isparta Ovasını kuşatan dağ kütlelerinden biridir. Davraz kayak merkezinin de bulunduğu dağın en yüksek noktası 2635 metre ile Ulparçukuru Tepesidir.

Davraz kayak merkezinde kar kalınlığı 2 metreye kadar ulaşmakta olup, kayak merkezinde nisan ortalarına kadar kayak ve snowboard yapılabilmektedir.  Davraz kayak merkezinde, dağın yüksek yamaçlarından kayak veya snowboard yaparken Isparta Ovasını ve Eğirdir gölünü değişik açılardan izleme olanağı vardır. Mükemmel kar kalitesi ile yeni öğrenenlere ve amatör kayakçılara tehlikesiz rotalar, profesyonel kayakçılara ise gönüllerince kayabilecekleri 6 km' ye ulaşan benzersiz parkurlar sunmaktadır…

 

Saat 10:00’da Davraz’a ulaştık. Sezonun yakında bitecek olması ve hafta sonu sebebi ile etraf oldukça kalabalıktı. Anlaşılıyordu ki bizim gibi birçok kişi hava şartlarına aldırmadan burada olmak istemişti. Telesiyej girişinde her yaştan kayakçılar hazırlıklarını yapmakla meşguldüler. Türkiye’nin çeşitli yerlerinden gelen bu kayakçılar bize renkli görüntüler vereceğe benziyordu. Biz de vakit kaybetmeden telesiyejlerle yukarı doğru yol almaya başladık. Bu doğa harikasını yukarıdan izlemek ayrı bir keyifti. Karlar altında kalan çam ağaçları ise manzaraya ayrı bir güzellik katıyordu. Yaklaşık 1 kilometrelik, 8 dakika süren zirveye yolculuğumuzdan sonra ısınmak isterken kendimizi Taş Cafe’de bulduk. Şömine başında içtiğimiz çayın keyfi hiçbir şeye değişilmezdi. Şöminede yanan odunların sıcaklığı sayesinde kendimize gelebildik. Burada enerji depoladıktan sonra aşağı inmek üzere telesiyejlere yöneldik. Ancak Davraz’a gidilir de kartopu oynamadan dönülür mü? Osman Bey’in bu önerisi ile Sernur Hanım ve Pınar arasında başlayan kartopu savaşı oldukça eğlenceli geçti.

Fotoğraf: Zeki D. Şenyıldırım

 

 

Aşağı inerken karşıdan esen rüzgâr bizi oldukça zorladı ancak elbette ki bu bizi durduramadı. Çünkü sırada kızak eğlencemiz vardı. Kızaklarla kendimizi birer birer aşağıya bırakmaya başladık. Başlarda biraz acemilik çeksek de kaymanın keyfini doyasıya yaşadık.

Davraz’dan ayrılırken bu güzel manzaranın tadı damağımızda kaldı desek yanlış olmaz herhalde. Yola çıktığımızda çektiğimiz fotoğrafların kritiğini yapmaya başlamıştık bile. Zamanın nasıl geçtiğini anlamasak da yorulduğumuzu ve acıktığımızı hissettik ve yolumuzun üstündeki Çoban İsa köyünde yemek molası verdik. Dağ evlerinin arasındaki bu mekân oldukça hoşumuza gitmişti. Yerel esintiler taşıyan dekorasyonu ve odun ateşinde pişen yemekleri ilgimizi çekmeye yetmişti. Bu hoş ortama grubumuzun tatlı sohbeti de eklenince oradan ayrılmak neredeyse içimizden gelmedi.

   

Prostanna antik kenti, Eğirdir Gölü'nün güneybatı ucunda; Davras Dağı'nı kuzeydoğusundaki tepeye bağlayan dar bir arazi üzerinde ve esas olarak tepenin güney ve güneybatısına inşa edilmiştir. Antik kentte sınır duvarları ve bazı bina temelleri vardır. Akropolis şehri 200 metre yükseklikte kurulmuştur.

Prostanna Antik Kenti’nin levhasını görür görmez bu tarihi mekanı görmek istedik. Ancak hem yol şartlarının uygun olmaması hem de vaktimizin yetersiz olması sebebi ile bir dahaki sefere diyerek yolumuza devam ettik. Akpınar seyir terası idi bir sonraki durağımız. Eğirdir ilçesi ayaklarımızın altındaydı. Bu doğa harikası yeri bir bahar günü tekrar ziyaret etmeye karar verdik.

Akpınar Köyü, Eğirdir şehir merkezinden 7 km uzaklıkta, Eğirdir gölünün kuşbakışı olarak seyredilebildiği şirin bir köydür. Eğirdir Kaymakamlığı’nın yaptığı çalışmalar ile yeşilin ve mavinin yedi tonunu, Yeşil ve Can adalarını, Barla Dağını, Anamas Dağları’nı, Boğ az Ova’yı görmek mümkündür.

Virajlı yollarından kıvrılırken bir tarafımız dağ, bir tarafımız ise uçurumdu. Uçurumun ucunda görülen Eğirdir ve Eğiridir’in muhteşem doğasına bir kere daha hayran kalmıştık. Elbette burayı fotoğraflamadan ve hatıra fotoğrafı çektirmeden geçmedik.

Eğiridir’e tekrar geldiğimizde ilçeyi yürüyerek keşfetmeye karar verdik ve Eğirdir sokaklarına dağıldık. Terk edilmiş binalar, balıkçılar, tarihi kale, rüzgârlı ama güneşli bir havada yürüyüşe çıkan insanlar takıldı objektifimize. Bu yürüyüş gezimizin son durağı oldu. Günün yorgunluğu üzerimize çökmüştü. Hava yavaş yavaş kararırken biz de yola koyulmuştuk. Akşam saat 9 civarında Konya’ya döndüğümüzde geçirdiğimiz bu günün güzelliği ile vedalaştık.

Ülkemizin, belki de dünyanın başka bir yerinden bir dahaki gezimizde görüşmek üzere…

Şadiye YILMAZ